28 Eylül 2024 Cumartesi
İhracatta Fiyat Belirleme Nedir ve Nasıl Yapılır?
İzmir'de dehşet gecesi: Tekneler alev aldı 1 kişi hayatını kaybetti
120 bin TL'lik telefon nöbeti! Geceden kuyruğa girdiler
AK Parti duyurdu: 3 ilin başkanı değişti
Suriye Devlet Başkanı Esad'dan ilk açıklama: Müttefiklerimizin yardımıyla tüm düşmanlarımızı yeneceğiz
Halkbank, verimlilik ile sürdürülebilir geleceğe yatırım yapıyor
Tekirdağ’ın Malkara ilçesinde cinsel istismara uğrayan 2 yaşındaki bebeğin yoğun bakımda tedavisi devam ediyor.
Alınan bilgiye göre, S.Y. bebeğin Tekirdağ Dr. İsmail Fehmi Cumalıoğlu Şehir Hastanesi yoğun bakım ünitesinde 20 gündür entübe halde tedavisi sürüyor.
Bebeğin sağlık durumu ciddiyetini koruyor.
Bebeğin teyzesi Elif Akyüz, AA muhabirine her gün hastaneye gelerek bebeğin durumunu takip ettiklerini söyledi.
Bebeğin iyileşmesi umuduyla güne başladıklarını ifade eden Akyüz, “Hayati tehlikesi devam ediyor. Kaç gündür durumunda değişen bir şey yok. Hatta kötüleşme de var. Beyin dokusu atmaya başlamış. bebeğin durumunda kötüleşme var durumunda iyileşme yok. Babam her gün yanına girip bebeği görüyor.” dedi.
Tekirdağ’ın Malkara ilçesinde anne B.Y, 8 Eylül’de kızı S.Y’yi “uyanmadığını” belirterek Malkara Devlet Hastanesi’ne götürmüş, muayene sonrası bebek, beyin kanaması teşhisi ve cinsel istismar şüphesiyle Tekirdağ Dr. İsmail Fehmi Cumalıoğlu Şehir Hastanesi’ne sevk edilmiş, durum polise bildirilmişti.
Bebek, beyin ameliyatı edilerek entübe halde yoğun bakıma alınmıştı.
Soruşturma kapsamında anne B.Y. (25), B.Y’nin birlikte yaşadığı S.Ö. (57), komşuları K.A. (32) ile 13 yaşındaki oğlu K.A. ve 14 yaşındaki G.K. gözaltına alınmış, şüpheliler çıkarıldıkları hakimlikçe tutuklanmıştı. S.Y. bebeğin 5 yaşındaki kardeşi A.Y. ise devlet korumasına alınmıştı.
Tekirdağ Baro Başkanı Egemen Gürcün, darp nedeniyle hastaneye getirilen ve yoğun bakımda tedavisi süren 2 yaşındaki kız bebeğe cinsel istismarda bulunulduğunun adli tıp raporuyla belirlendiğini ifade etmişti.
Saldırılar nedeniyle Lübnan’dan ayrılmak isteyen çoğu Avrupa ülkelerinin vatandaşı yabancı uyruklular, uçuşların askıya alınması nedeniyle deniz yoluyla ülkeyi terk etme kararı aldı.
Lübnan’ın Tripoli Limanı’ndan hareket eden “Dada Star” isimli gemi, 362 yolcusuyla Mersin’in Silifke ilçesindeki Taşucu Limanı’na geldi.
Limana yanaşan gemiden inen ve burada işlemleri tamamlanan yabancı uyruklular, minibüslerle ilçeden ayrıldı.
Yabancı uyruklular, Türkiye’deki farklı havaalanlarından ülkelerine gönderilecek.
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, “Türkiye ile Suriye arasındaki sorunların süratle çözülmesi ve normalleşmenin ötesinde çok yakın diyalogların ortaya konulması lazım. Orta Doğu halkları eğer köleleştirilmeye rıza göstermiyorlarsa birleşmeye, bütünleşmeye doğru yönelmelidir.” dedi.
Kurtulmuş, Rusya ziyareti dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını cevaplandırdı.
Görüşmelerinin, planladıklarından çok daha verimli geçtiğini belirten Kurtulmuş, “Böyle bir konjonktürde, Türkiye ile Rusya arasında bölgesel ve küresel meseleler de dahil olmak üzere tüm konuların detaylı bir şekilde ele alınması çok faydalı oldu. Açıkçası çok anlamlı bir ziyaret olduğunu söyleyebilirim. İnşallah sonuçları da iyi olur. Bundan sonra ele aldığımız bu başlıkları takip edip, hedefine ulaşmasını, sonuçlanmasını temin etmeye çalışacağız.” diye konuştu.
Rusya’nın Türkiye’ye ilgisinin, Türkiye’nin izlediği ilkeli, çok taraflı ve barışçıl dış politika sayesinde olduğunu kaydeden Kurtulmuş, şunları söyledi:
“Muhataplarımızın tamamı biliyor ki; Rusya-Ukrayna krizinin çözülmesi için Türkiye çok yoğun bir gayret sarf etti. Belli bir noktaya da gelinmişti zaten. Sayın (Vladimir) Putin ile görüşmemizde ben Dolmabahçe mutabakatını dile getirdim ama Dolmabahçe görüşmelerinde maalesef Ukrayna’yı masadan kaldırdılar. İlkeli, çok taraflı bir tutum izlenmiş olması, sorunlara takılmak yerine onları çözme iradesiyle davranılması, Türkiye’ye olağanüstü yüksek bir güvenilirlik kazandırdı. ‘Türkiye bir şey söylerse bunu yapar.’ Sayın Cumhurbaşkanı’mızın şahsında da böyle çok yüksek bir güven duygusu oluşmuş. Rusya’da, beklediğimizin üstünde bir teveccühün olmasının temel nedenlerinden birisi de Türkiye’nin izlediği bu ilkeli ve etkili tutumdur.”
Kurtulmuş, kendisine Rusya Federal Meclisi Federasyon Konseyi Genel Kurulu’na hitap etme imkanı verilmesinin önemine vurgu yaparak Türkiye’den bir siyasetçinin ilk kez Genel Kurul’da konuştuğunu anlattı.
TBMM Başkanı Kurtulmuş, BRICS’in ağırlıklı olarak ekonomik işbirliği teşkilatı olduğunu anımsatarak “NATO, bir savunma iş birliği teşkilatı. Türkiye NATO üyesi ama aynı zamanda Rusya ile de işbirliği içerisinde. Türkiye hiçbir zaman bu ilişkileri birbirinin alternatifi olarak görmedi. Böyle düşünmediğimizi, kategorik olarak böyle bir anlayışa karşı olduğumuzu başından itibaren söyledik. Bu Türkiye’nin dış politikada elini rahatlatacak bir yaklaşımdır. Açıkçası BRICS’in güçlenmesinin ve bir denge oluşturmasının dünya barışının korunmasında etkili olacağı kanaatindeyim.” dedi.
Kendisinin Moskova’da, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ise Birleşmiş Milletler’de BM’nin yapısının değişmesi gerektiğine yönelik açıklamalarının ne zaman sonuç vereceğinin sorulması üzerine Kurtulmuş, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Dünya maalesef sanki bir felakete doğru koşar adım gidiyor. ‘Kavgada yumruk sayılmaz’ denir ya, kimin kime ne zarar vereceğinin önceden tespit edilemeyeceği bir döneme girebiliriz. Özellikle İsrail’in saldırganlıkları dünyayı böyle bir noktaya getirdi. Dünya halkları bağlamında, yani çeşitli ülkelerde ve coğrafyalardaki özellikle barış, adalet duyguları yüksek geniş kitleler için söylüyorum, bu türbülansın içerisinden çıkmanın en pratik yolu yeni bir küresel sistemin kurulmasıdır. Çok kolay bir şey olmadığının farkındayım. Hiç kimse sahip olduğu ayrıcalıkları ya da avantajlı olduğu konumları değiştirmek istemez. Tabii, dünya sisteminde bu tür köklü değişiklikleri talep eden fikirlerin bir olgunlaşma sürecinin olacağı da aşikardır.”
Kurtulmuş, Türkiye’nin, BM’nin yapısına ilişkin eleştirilerini daha önce de dile getirdiğini anımsatarak “O zamanlar belki insanlar ne demek istediğimizi tam olarak anlamıyordu. Şimdi bu sıkıntıları bizzat pratikte yaşıyorlar. Artık bu tezin destekleyicisinin çok daha fazla olacağı bir döneme giriyoruz. Yeni sistem iki temel eksen üzerinde kurulmalıdır. İnsanların yaratılışta eşitliği ve devletlerin egemenlikte eşitliği. Ülkeler, ‘Biz veto hakkına sahibiz’ diyerek böylesine çarpık bir düzenin devam etmesini umarım savunmazlar. Çünkü krizin ve çatışmanın gittikçe yükseleceği bir döneme doğru hızla ilerliyoruz. Büyük bir uluslararası kriz patladığında veto hakkı kimseye bir avantaj sağlamayacak. Bu nedenle yeni sisteme bir hazırlık süreci, olgunlaşma süreci gerektiğini düşünüyorum.” diye konuştu.
Kurtulmuş, İsrail’in kural temelli uluslararası sistemi yıktığının altını çizerek Amerika ve Batı’nın da bu sistemin yıkılmasına seyirci kaldığını hatta bazı ülkelerin neredeyse alkışladığını söyledi.
Her politik gelişme ve olayda olduğu gibi bunun da siyasiler için bir bedeli olacağını vurgulayan Kurtulmuş, “Batı dünyasında, benim ‘insanlık cephesi’ adını verdiğim ve başlangıçta kimsenin hesap edemediği muazzam bir sivil direniş ortaya çıktı. Amerika’da, Fransa’da, Almanya’da, İspanya’da, İrlanda’da, dünyanın birçok başkentinde ve hatta İsrail’in içinde de makul, vicdan sahibi, akıl sahibi insanlar sokaklara indi. Bu protestoların varlığı, ikiyüzlü davranan siyasetçileri, hükümetleri her koşul ve şartta İsrail’i desteklemekten vazgeçirecektir.” değerlendirmesinde bulundu.
7 Ekim 2023’ten bu yana birçok uluslararası toplantıya katıldığını söyleyen Kurtulmuş, şöyle devam etti:
“Şunu çok açık söyleyebilirim; En başta, Batılı devletlerin temsilcileriyle Filistin-Gazze meselesini konuşamıyorduk bile. Bir uluslararası toplantıda, Gazze’deki el-Ehli Baptist Hastanesinin bombalanmasından birkaç gün sonra, heyetler arası görüşme yaparken önemli bir Batı ülkesinin meclis başkanına bu konuyu açtım. ‘Bu kadar sivil öldürülüyor, insan öldürülüyor, hastanedeki bebekler öldürülüyor, buna ‘dur’ dememiz lazım; hep beraber gayret sarf etmemiz lazım.’ diyorum. Bana verilen cevap şu; ‘Nereden biliyoruz İsrail’in yaptığını, belki Hamas orayı bombalamıştır…’ Bu kadar delicesine bir İsrail tarafgirliğinin bu politikacıları kurtarmayacağı artık belli. Elimizdeki en önemli şey, halkların baskısıdır. Çok büyük bir insanlık cephesi oluştu, hükümetlerin de halkların bu baskıları karşısında artık eskisi kadar rahat olamadığını katıldığım uluslararası toplantılarda görüyorum.”
Kurtulmuş, İsrail’in en büyük gücünün ne Amerika ne askeri teknolojisi ne uluslararası medyadaki hakimiyeti ne uluslararası finans ve uluslararası akademideki hakimiyeti olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Bunlar İsrail’e bir güç veriyor ama İsrail’in en büyük gücü, bölge ülkelerinin, İslam ülkelerinin dağılmışlığı, parçalanmışlığı ve çaresizliğidir. Dünya halkları tepkilerini gösterirken, Türkiye olarak bizlerin de bölge ülkelerini, Orta Doğu ülkelerini aralarındaki siyasi farklılıkları bir tarafa bırakıp birlikte hareket edebilecekleri bir noktaya getirmemiz şart. Çok acıdır; Suriye’deki iç savaş başladığında insanlar Lübnan’a kaçtılar, şimdi ise Lübnan’dan Suriye’ye kaçıyorlar. Şunu artık görmek lazım, siyonizmin paranoyak bir dini argümanla beslediği; Nil’den Fırat’a kadar bu bölgeyi hakimiyet altına alma siyaseti son aşamasına geldi. Türkiye’de bu siyasetin nihai hedeflerinden biridir. Bu tehlikeye karşı uyanık olmamız gerekiyor. Türkiye ile Suriye arasındaki sorunların süratle çözülmesi ve normalleşmenin ötesinde çok yakın diyalogların ortaya konulması lazım. (Binyamin) Netanyahu ve çetesi şöyle görüyor; ‘Biz ve bize köle olmak zorunda olan Orta Doğu halkları.’ Orta Doğu halkları eğer köleleştirilmeye rıza göstermiyorlarsa birleşmeye, bütünleşmeye doğru yönelmelidir.”
Suriye rejiminin “Türkiye ile geri çekilme şartını kabul etmeden masaya oturmayız.” açıklamalarının hatırlatılması üzerine Kurtulmuş, Türkiye’nin, iç savaşın çıktığı ilk andan itibaren Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunduğunu çünkü dağılması ve parçalanmasının, Orta Doğu’nun istikrarsızlığını arttıracak bir faktör olduğunu söyledi.
Suriye’de istikrar ve toprak bütünlüğünü sağlayacak adımların atılması gerektiğini, bunun için Suriye’nin açık bir şekilde Türkiye’ye ihtiyacı olduğunun altını çizen Kurtulmuş, “Biz, hiçbir ülkenin toprağında kalıcı olmak istemeyiz. Hiçbir zaman böyle bir emperyal düşüncemiz olmadı ama aksini iddia edenler, önce şu soruya bir cevap versinler: PYD’yi, YPG’yi, PKK’yı kimler, niçin destekliyor, istikrarsızlık merkezi olarak bunları bölgenin ortasında kimler kolluyor? Bu örgütlere kimler lojistik, silah, istihbarat desteği veriyor? Suriye ile ilgili problemin ne olduğunu, bu soruya cevap verdiklerinde ancak anlayabilirler.” değerlendirmesinde bulundu.
Son dönemde İran’da yaşanan gelişmeler ile İran’ın İsrail ve bölge ülkeleriyle ilişkisine nasıl baktığı sorulan Kurtulmuş, hiçbir ülkenin, bölge ülkeleri arasındaki ihtilafı birinci sıraya koyarak İsrail meselesini anlamasının mümkün olmadığını söyledi.
Kurtulmuş, “Lübnan’da patlatılan bombayla İsmail Heniyye’nin şehit edilmesi için kullanılan bombanın hiçbir farkı yoktur. Bombaları patlatan diyor ki ‘Sizi dünyanın neresinde olursanız olun vururum, istediğim sonucu elde ederim.’ Buna verilecek cevap, Netanyahu ve çetesini karşımızda makul bir devlet varmış gibi telakki ederek çözüm üretmek değildir. Karşımızda terör örgütü gibi, terör metotlarını meşru gören hatta zaman zaman kutsayan akıl dışı bir yönetim var.” ifadelerini kullandı.
Herkesin, bölgedeki gelişmelerin farkında olduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, “Ama artık ‘Filistinlileri verin, kurtulun’ politikasının kendilerini ayakta tutmayacağına kani olduklarını zannediyorum.” dedi.
Küresel sorunların yaşandığı bir dönemde Türkiye’de yeni anayasa yapılma şansının olup olmadığı yönündeki soru üzerine Kurtulmuş, hem yeni anayasa yapılma şansının var olduğunu hem de TBMM’nin böyle bir sorumluluğunun bulunduğunu söyledi.
Yeni anayasa konusunda başından itibaren açık, şeffaf bir süreci yürütmeye gayret ettiklerini, bütün partilerle görüştüklerini ve hiçbir partinin “Biz, müzakereye kapalıyız.” demediğini anlatan Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Anayasa yapım sürecinin sağlıklı işleyebilmesi için siyasetteki diyalog zemininin de sağlıklı işlemesi lazım. Anayasa ya da diğer temel meselelerimiz neyse bunlarla ilgili çözüm üretmenin siyasete katkıda bulunacağını, anayasa yapım sürecindeki müzakerelerin açık, şeffaf ve hiçbir ön kabul olmadan yürütülmesinin siyaseti normalleştireceğini, çift taraflı bir fonksiyonunun olduğunu düşünüyorum. Bunu yurt dışı ziyaretlerimizde de görüyoruz. Şu anda kafilemizde TBMM’deki partilerden vekillerimiz var. Toplantılarda bu görüntüyü verdiğimiz zaman derdimizi daha net anlatabiliyoruz. ‘Evet, ülke içerisinde farklı siyasi kanaatlerimiz, farklı görüşlerimiz var ama Türkiye’nin mili meselelerinde ittifak halinde hareket ediyoruz.’ mesajı çok önemli.
Meclis Başkanı olarak şunu söylemek isterim: Anayasa süreci, iç politikadaki tartışmalara heba edilmesin. İç politika, partilerin tutumları farklı olabilir ama sonuçta anayasa ortak bir sorun, ulusal bir sorunumuz. Bazı siyasetçilerimiz maalesef yanlış cümleler kuruyorlar, yanlış şeyler söylüyorlar, ‘Meclis Başkanı’nın elinde hazır bir anayasa var, dolaşıyor, partileri ikna etmeye çalışıyor.’ diye. Külliyen yanlış. Eğer kasıt varsa külliyen yalandır. Bir madde dahi hazır bir şey yok. Aksine diyoruz ki bütün partiler, kendi politik kimlikleri çerçevesinde görüşlerini dile getirsin.”
Yeni anayasa çalışmaları kapsamında yapılacaklara değinen Kurtulmuş, “Ekim ayından başlayan bir yıllık bir takvim oluşturduk. Hukuk camiasıyla, üniversite camiasıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla, meslek odalarıyla, kooperatiflerle, KOBİ ve esnaf örgütleriyle, sanayicilerle, öğrencilerle, emeklilerle, toplumdaki tüm gruplarla, görüşlerle, örgütlerle, kısacası tüm halkımızla belli aralıklarla bir araya geleceğiz.” dedi.
Özellikle üniversitelerin bu konuya ilişkin fikirlerini olgunlaştırmasını beklediklerini dile getiren Kurtulmuş, “Ön yargısız bir süreci sürdürmeye gayret edeceğiz. Samimiyetle söylüyorum, üzerime düşen bu süreci yürütmeye çalışmaktır. Herhangi bir kimseye, bir partiye görüş empoze edecek noktada değilim. Böyle bir şey de asla yapmam ama daha önce çok net ifade ettim ve hala ediyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi, anayasa yapma yetkisine de gücüne de sahiptir. ‘Bu Meclis anayasa yapamaz.’ diyenler, demokrasiyi özümsememiş olanlardır. Eğer Meclisteki partiler, ortak bir metinde buluşabilirse anayasayı yaparlar. Israrla söylediğimiz şey, ‘Kimse bu süreci zehirlemesin.” ifadelerini kullandı.
Kurtulmuş, “İlk tur görüşmelerinizde Anayasa’nın ilk 4 maddesiyle ilgili bir talep oldu mu?” sorusu üzerine, “Hayır, gündeme gelmedi. İlk 4 madde tartışması, lüzumsuz yere vakit kaybetmektir. Mecliste temsil edilen partilerin çoğunluğu hatta tamamına yakını ilk 4 maddeyle ilgili en ufak bir problemlerinin olmadığını ısrarla söylüyor. Dolayısıyla ilk 4 madde konusu gündeme gelmeyecektir.” yanıtını verdi.
Anayasa yapmanın aritmetik meselesi olduğunu ifade eden Kurtulmuş, “Meclisin kahir ekseriyeti ilk 4 maddeyi tartışmayı uygun görmüyorsa bunu ısrarla gündeme getirmek lüzumsuz bir zaman kaybıdır. Sanki böyle bir tartışma varmış gibi ilgili ilgisiz herkes topa giriyor ve bunun üzerinden vatan bekçiliğine soyunuyor. 1920’den beri bu vatanın bekçisi, egemenliğin kayıtsız, şartsız sahibi olan Türk milleti ve onun yetkilendirdiği TBMM’dir.” diye konuştu.
Kurtulmuş, ekim ayında başlatacakları yeni anayasayla ilgili istişare süreci ve usullerine ilişkin detayların partiler arası diyaloğun sonucu olarak ortaya çıkabileceğini söyledi.
Yeni anayasa çalışması kapsamında birkaç tur daha görüşme zincirinin olacağını dile getiren Kurtulmuş, “Partiler, kendi tekliflerini yapacaklar. Önemli bir nokta, yeni anayasaya ilişkin tartışmaların, toplumda yeni bir kamplaşma, kutuplaşma vesilesi olarak kullanılmamasıdır. Partilerin anayasası olmaz, halkın, milletin anayasası olur. Nihayetinde anayasalar, bir toplumsal sözleşmedir.” uyarısında bulundu.
Kurtulmuş, “CHP, anayasa sürecine nasıl bakıyor?” sorusuna da “İlk temaslarımızda anayasa yapım süreciyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin müspet yaklaştığını, en azından kapıyı kapatmadığını söyleyebilirim.” cevabını verdi.
Türkiye’de ekonomik sorunların ve uluslararası alanda ciddi kaotik gelişmelerin yaşandığı bir dönemde anayasanın öncelikli ve hayati bir konu olup olmadığı sorulan TBMM Başkanı Kurtulmuş, şunları söyledi:
“Bir kere şunu görmemiz lazım; bazıları ‘Çok maddesini değiştirdiniz, daha ne istiyorsunuz?’ diyor ama 12 Eylül Anayasası’nın ruhu anayasa metinlerinin içerisindedir. Hala özgürlükçü bir ruha kavuşamamıştır. Geçmiş dönemlerde vesayet mekanizması işlevi gören kurumların bundan sonraki görev ve yetkilerinin ne olacağı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildikten sonra yetki, denetim mekanizmalarının neler olacağı, güçler ayrımının nasıl sağlanacağı gibi çok temel konularda bir ihtiyaç var. Anayasa, bundan dolayı gündeme geliyor. Türkiye’nin darbe anayasasından kurtulmasının zamanı geldi. ‘Hayır, bırakalım başka bir zamana kalsın.’ demek, böylesine bir ihtiyacı ötelemektir.
Biz de siyaseti gayet yakından izliyoruz. Kamuoyu yoklamalarında ‘Yeni bir anayasa yapılsın mı?’ diye sorduğunuz zaman anayasa meselesinin ilk sırada olmadığı aşikardır. Meclisteki en çok oy almış iki parti başta olmak üzere diğer partiler de birlikte ortak bir noktaya gelinirse yeni anayasa, zaten partiler üzerinden kitleselleştirilmeye başlamış demektir. Partilerin müzakere ettiği ve üzerinde uzlaştığı bir metin, halkın da benimseyeceği bir metindir.”
Kurtulmuş, 1 Ekim Salı günü başlayacak 28. Dönem 3. Yasama Yılı’na ilişkin de değerlendirmede bulundu.
Meclis kapanmadan önce Genel Kurulda ortaya çıkan bazı görüntülerin herkesi üzdüğünü, Meclisin temiz bir dil kullanarak, karşısındakine saygı göstererek, meramını kimseye hakaret etmeden anlatarak siyaset yapılan bir yer olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, tüm milletvekillerinin, halkın temsilcileri oldukları bilinciyle davranmalarının gerektiğini vurguladı.
“Mecliste muhataplarına birtakım fiili müdahalelerde bulunmak ne vekillerimize ne de Meclisimize yakışır.” ifadesini kullanan Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Meclis başladığında önce Meclis Başkanlık Divanıyla, arkasından da partilerin grup başkanvekilleriyle bu konuları görüşmeyi planlıyorum. Burada her birimize sorumluluk düşüyor. TBMM, saatlerce, günlerce çalışmış, o kadar çok müzakereler yapılmış, yeri gelmiş iktidar partisi konuşmalarından feragat etmiş, yeri gelmiş muhalefet partileri önergelerini geri çekmiş, bu kadar nezih bir çalışma ortamı gerçekleşmiş ama maksadını aşan sözler, hakaretler ve karşısındakine zarar verecek birtakım eylemler neticesinde neredeyse Meclisin bir yıllık çalışması heba olacaktı. TBMM, bunu hak etmiyor.”
Dünyada en fazla mesai harcayan meclislerden birinin de TBMM olduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, “Hem komisyonlar hem de Genel Kurul, olağanüstü çalışmalar ortaya koymuştur. Bu kadar müzakerenin, bu kadar sözün, bu kadar işin, bu kadar politik çabanın içerisinde hakaretler, topyekun suçlamalar, yumruklaşmalar, kavgalar bize yakışmıyor, doğru şeyler değil. Hem iyi bir dil hem de karşısındakine saygı temelinde arkadaşlarımızın kendisine çekidüzen vermesi lazım.” diye konuştu.
Kurtulmuş, bu tür durumlarda Meclis İçtüzüğü’ndeki cezaların etkin şekilde uygulanması gerektiğini vurgulayarak, “Gerekirse İçtüzük değişikliğiyle bu cezaların arttırılması da mümkündür.” dedi.
İçtüzük değişikliğine de ihtiyaç olduğunu belirten Kurtulmuş, “Komisyonların isimlerinin değiştirilmesinden Meclisin haftalık müzakere süreçlerinin yeniden dizayn edilmesine kadar bir sürü alanda değişiklikler yapılabilir. Bu konuyu da hemen Meclis başlar başlamaz parti gruplarıyla müzakere edip onların gündemine taşıyacağım.” ifadelerini kullandı.
“Muhtemel anayasa değişikliğinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde değişiklik olacak mı? Muhalefetten bu yönde bir talep var mı?” sorusu üzerine Kurtulmuş, şu yanıtı verdi:
“Bu, bir süreç meselesi. Şu anda herhangi bir partinin ‘Şöyle bir taleple geldim.’ dediği bir durumda değiliz ama ihtiyaçların neler olduğu belli. Zaman zaman Sayın Cumhurbaşkanımız da ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bazı revizyonlara gidilebilir.’ diye açıklamalarda bulundu. Öncelikle temel prensipleri koyarak denge denetim işlevlerinin sağlanması, güçler ayrımının çok hassas bir şekilde korunması hatta yargı üst yönetiminin yeniden düzenlenmesi gibi birçok konuda teklifler gelebilir. Bu teklifler gündeme geldikçe müzakere edilir. Eğer partiler ortak bir noktada buluşursa değişiklik yapılır. Birtakım revizyon ihtiyaçlarının olduğu aşikardır.”
Uzun süren akademik ve fiziksel eğitimler sonucu mezun olan üsteğmenler için 9’uncu Ana Jet Üs Komutanlığı’nda düzenlenen tören, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı.
Balıkesir 9’uncu Ana Jet Üs Komutanı Hava Pilot Tuğgeneral Cenk Al, törende yaptığı konuşmada, mezun olan “savaşan şahinleri” tebrik etti.
Al, mezunlara seslenerek, “Sizler bu kutsal vatanın en büyük savunucuları olmaya adım atıyorsunuz. Buraya gelene kadar büyük emekler sarf ettiniz ancak unutmayın ki asıl sorumluluğunuz şimdi başlıyor. Bu kutsal vatanın göklerinde uçarken sadece bir pilot değil, gökyüzünün şimşekleri, fırtınaları, kasırgaları olacak, Türk pilotu olarak gökyüzünde bir güneş gibi parlayacaksınız.” dedi.
Dönem birincisi kadın Pilot Üsteğmen Geyik de eğitimleri başarıyla tamamlamanın gururunu yaşadıklarını söyledi.
Üsteğmen Geyik, mezuniyetin kendileri için eşsiz bir gün olduğunu ifade ederek şöyle konuştu:
“Bugün yıllardır F-16 pilotu olmanın heyecanını yaşadığımız eşsiz bir gündeyiz. F-16 harbe hazırlık eğitimlerini başarıyla tamamlayarak kanatlarımıza kavuştuğumuz mezuniyet törenimize teşrifinizle bizleri onurlandıran zatıaliniz ve komutanlarımıza mezun arkadaşlarımız adına saygı ve şükranlarımızı arz ediyoruz. Komutanım, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘İstikbal göklerdedir. Göklerini koruyamayan uluslar, yarınlarından asla emin olamazlar’ sözüyle geldiğimiz kutsal eğitim yuvasından mezun olduğumuz bugün yüksek düzeyde azim ve fedakarlık isteyen F-16 harbe hazırlık eğitimini başarıyla tamamlamanın haklı gururu içindeyiz.”
Konuşmaların ardından Pilot Üsteğmen Geyik, mezuniyet kütüğüne jet arması çaktı. Üsteğmen Geyik, mezuniyet belgesini ise Hava Kuvvetleri Komutanı Hava Orgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu’nun elinden aldı.
Eskişehir Muharip Hava Kuvveti Komutanı Hava Orgeneral İsmail Güneykaya, Hava Kuvvetleri Personel Başkanı Hava Tuğgeneral Serhat Mehmet Orus ve Balıkesir 9’uncu Ana Jet Üs Komutanı Hava Pilot Tuğgeneral Cenk Al’ın diğer mezunlara belgelerini vermesiyle devam eden program, hatıra fotoğrafı çektirilmesiyle sona erdi.
Bakanlığın X sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, Bakan Fidan’ın, Birleşmiş Milletler (BM) 79. Genel Kurulu kapsamında New York’ta KKTC Cumhurbaşkanı Tatar ve Dışişleri Bakanı Ertuğruloğlu ile görüştüğü bildirildi.
Bakanımız @HakanFidan, 79. BM Genel Kurulu marjında New York’ta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu ile bir araya geldi. pic.twitter.com/bzZiE04pXc
— T.C. Dışişleri Bakanlığı (@TC_Disisleri) September 28, 2024